ZEKİ ŞAHİN : Meritokrasi Yoksa, Kıyameti Bekleyin.
İş hayatım boyunca Meritokrasi savunucusu oldum ve uyguladım. Çünkü adalet bunu gerektirir.
Meritokrasi, yönetim gücünün yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne, liyakate dayandığı yönetim biçimidir. Ayırımcılık, kayırırcılık yoktur. Zekâ tahsil ve tecrübe esastır.
Bu şekilde toplum içindeki zeki, çalışkan ve kabiliyetli kişilerin ilerlemesine fırsat tanır, onları ilerlemede ve ilerledikçe artan refah seviyesinin lokomotifi olarak kullanır. Bu uygulandığında, herkes durumuna razı olarak, bulunduğu konumda yaptığı işe odaklanır. Kalite önem kazanır. Kifayetsiz muhterislerin, hak etmedikleri makam ve mevkileri alarak, sistemin işleyişini bozmalarına ve bulundukları yeri zehirlemelerine mani olunur.
Okulların derecelendirilmeleri, üçüncü dört yıllık dönemde meslek okullarına yönlendirilmeleri bunun temelidir.
Ülkemizde Cumhuriyetle birlikte ortaya konan Tevhid-İ Tedrisat Kanunu ile eğitim esnasında çocuklarımızın elenerek, sadece çok zeki, çalışkan ve başarılı olanların üniversitelere girişi, ilgi ve kabiliyetlerine göre mesleki tercih yapmaları istenmiş ve kısmen başarılmıştır.
Bu başarının sağlanmasında Devlet Parasız Yatılı Liseleri ile üniversite giriş sınavlarında genel yetenek ve zekâ testlerinin ağırlıklı olması büyük rol oynamıştır. Böylece, şehirlerde yetişenlerle, taşradan gelebilenler üniversitelerde aynı sınıfta buluşturulmuştur.
Gelişen burjuvazi ile maaşlı orta sınıf, sıradan vatandaşlar üzerinde olduklarını düşünerek, alt-orta zekâlı çocuklarının, bu sistemle gerilerde kalmasını reddederek, Tevhid-İ Tedrisat Kanunu aksine, özel liseler ve kolejler açılmasını sağladılar. Bugün, üniversiteler ve yüksek okullardan tutun, okul öncesi eğitime kadar sirayet ettirdikleri gibi, yoksul veya alt sınıf vatandaşların çocuklarını ruhsatsız ve kontrolsüz olarak faaliyet gösteren yatılı Kuran kurslarına ve yatılı İmam-Hatip okullarına özendirdiler.
Bununla da kalmayarak ticari-teknik ve mesleki liseler mezunlarının üniversitelere girişini zorlaştırmak için “katsayı” denen bir “ucube” geliştirdiler.
Üniversite sınavlarına girişte zekâ ve genel yetenek sorularının ağırlığını azalttılar.
Böylece ülkenin zeki ve kabiliyetli çocuklarının önünü kesip, kendi çocuklarının önünü açtılar. Bununla da yetinmeyerek, özel üniversitelere girişte istenilen bölümlere girerek mezun olabilmeleri için puanların çok düşük tutulmasını sağladılar. Öyle ki; devlet üniversitelerine, sınav sıralamasında ilk 5000 olarak girilen bölümlere, özel üniversitelerde 150 bininci sıradan girerek mezun olunmasını sağladılar.
Halkı uyutmak için de her ile bir devlet üniversitesi kurarak çıtayı iyice düşürdüler. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde ilk 5000’in girebildiği bölümlere, gelişmemiş bir taşra devlet üniversitesine 100 bininci sıradan girilebilir oldu.
Bunun ötesinde, mezuniyette açık öğretim ile örgün yüksek öğretim arasındaki farkı, master ve doktora gibi kariyer uygulamalarında yok sayarak, yüksek öğretime 2 yıllık açık öğretim ile başlayıp, sonrasında 4 yıllık açık öğretimi bitirenlere de yüksek lisans ve doktora yapma, hatta profesör olma imkânı tanıyarak işi iyice sulandırıp bulandırdılar.
Bu durum ülkedeki eğitim ve öğretim hayatı için vahim bir sonuçtur.
Her türlü akli, mantıki, ilmi ve sosyolojik ve de psikolojik gerçeklere aykırı, adaletsiz ve zalim ve ülkenin geleceğini alt-orta zekâlıların belirlemesine yol açan şeytani bir tutumdur.
Meritokrasi yoksa adalet yoktur. Adalet yoksa o ülke halkı müstemleke ahalisi olarak görülerek yönetilir. Bunların hiçbirisi yoksa, dünya hayatında kıyameti mutlaka yaşarsınız. .
ZEKİ ŞAHİN